Pontos’taki Düzmece İstiklal
Mahkemeleri ve Yargılamaları
Sait Çetinoğlu
İstiklal Mahkemelerinin arşivleri halen açılmamıştır. Bu nedenle bu
“mahkemeler” hakkında bilgimiz neredeyse yok gibidir. Ancak bazı hatıratlarda;
Ahmet Emin Yalman, Zekeriya Sertel, Hüseyin Cahit Yalçın… gibi bu mahkemelerden
geçen kişilerin yazdıkları kadar ve her dönemin iktidar borazanı basının
sanıkları suçlayıcı seri yazılarının satır aralarını okuyarak bilgi
edinebiliyoruz. “Mahkeme” hakkında yazılanlar da bu “infaz kurumlarını” meşrulaştırmaya
yönelik yayınlar olduğundan herhangi bir objektif karakteri de yoktur. Bu
gerçekliği İstiklal Mahkemeleri ile ilgili araştırmamda açıklığıyla gördüm.[1]
Bu yazı, bu “mahkeme” adı altındaki
özel infaz kurumlarının Batı Pontos bölgesindeki faaliyetlerine
odaklanılmıştır. Türkçede Pontos ile ilgili yazılar sınırlı ve taraflıdır. Birkaç
yazı dışında resmi ideolojinin özünsenmesini istediği yönde ve resmi ideolojinin propaganda bröşüründen
farklı özellik taşımazlar. Bütünü, Mustafa Kemal’in 1927’de Nutuk’ta anlattıklarından başlayarak günümüze
kadar gelen Türk resmî tezi esas olarak 1922’de Matbuat ve İstihbarat Matbaası
tarafından basılmışPontus Meselesi adlı propaganda kitabındaki tezlerin
tekrarlanmasından ibarettir.[2] 1915 Soykırımında
önemli rolü olan Ebulhindili Cafer’in oğlu Gn. Atıf Erçıkan’ın önsözüyle Genel
Kurmay’ca yayınlanan kitapta[3] “Pontus Krallığı hiçbir
zaman bağımsız olamamış, sırası ile Selçuklulara ve Moğollara vergi ödeyerek,
daha sonra Türkmen beylerine kız vermek suretiyle varlığını devam etmeye
çalışmıştı” gibi gayri ciddi bilgilerle başlamaktadır.
Başlangıçta her Osmanlı unsuru gibi Pontos’lular da Meşrutiyete oldukça
önem atfetmişler ve şu anda Samsun Arkeoloji müzesinde bulunan, Meşrutiyete
olan umutlarını, Osmanlılık idealine ve anayasaya bağlılıklarını ifade eden
anıtı Anayasa Meydanı adını
verdikleri yere dikmişlerdir-bu yerin neresi olduğunu tesbit edemedim.
Bağımsızlık fikri meşrutiyete olan umutların tükenişi ve Türkleştirmenin dolu
dizgin yol alıp Soykırımların başlamasıyla birlikte filizlenmiştir. Temmuz
1908’de dikilen ve Anayasaya saygıyı ifaden Anıt’ın kaidesinde şu ifadelere yer
verilmiştir: SULTAN ABDÜL HAMİT II HAN
GÜNLERİNDE ANAYASANIN İLANI HATIRASINA
1908 TEMMUZ.
Araştırmacı
Vlasis Ağcidis, olayları ve
dönüşümü kısaca şöyle özetler: “O
devirde olanların sebebi, Selanik’te 1911 yılında İttihat ve Terakki
Cemiyetinin Selanik kongresinde Anadolu’nun homojelendirilemesi için
tasarlanan, İmparatorluğun Hristiyan halklarının fiziksel varlıklarının
yok edilmesi veya asimile edilmesi programı idi[4]. O zamana kadar Anadolulu
Rumlar Osmanlı reformlarını desteklemiş ve İmparatorluğun bütün halklarının
ortak Osmanlı düşüne destek vermişlerdi. Demokratik olan bu düş, yurttaşların
insan haklarını merkezine alarak, halklara karşı olan dinsel ve etnik ayrım
baskılarına son veriyordu. Fakat Tanzimat ile başlayan bu düş, bir
Osmanlı perestroykası olarak, milliyetçilik tarafından dışlanarak çok kültürlü
ve etnik yapılı Osmanlı toplumunun mahvı kararlaştırıldığı zaman söndü.
Celal Bayar’ın yazdığı “Ben de yazdım. Milli mücadeleye
giriş» adlı kitabında söylediği gibi Jön Türkler Osmanlı İmparatorluğu
Rumlarını Eşref Kuşçubaşı’na atıfen ‘vücuttaki
tümörler’ veya ‘dahili tümörler’olarak görüyorladı.”[5]
Pontos’ta 1.Savaş sırasında uygulanan baskı, sürgün ve katliamlar savaş
sonrasındaki mütarekede de yaygındır.
Mütareke Pontoslular açısından bir değişiklik getirmemiştir. Sıkıntılar savaş
sonrasında da devam eder. Bölgede Topal Osman çetesi tarafından uygulanan
sistemli bir şiddet sözkonusudur.[6] Osman Ağa, daha sonra bölgeye 46. Alay komutanı olarak
daha donanımlı gelecek. Sonrasında Muhafız Alay komutanlığına kadar
yükselecektir.
1919 Paris Barış konferansına sunulan bir deklarasyonda Pontos bölgesindeki
sıkıntılar şu sözlerle ifade edilmiştir:
"Mütarekeden beri, Osmanlı Hükümetinin garantisine rağmen, Karadeniz
kıyılarında zulüm ve kışkırtmalar devam etmektedir. İslâm halk silahlandırılıyor,
Hıristiyanlar ise, silahsızdır. Mütarekeden sonra, yalnız kıyı kasabalarında güvenirlik iade edilmiştir. Cinayetlerinin
cezasız kaldığını gören Türkler, yeniden soygunculuk ve öldürmelere
başlamışlardır. Böylece güvensizlik kıyı şehirlerine de sıçramıştır. Her
tarafta Türk millî çeteleri kuruluyor. Harpten Önce ve harp içerisinde Türkiye'den
kaçan Rumlar, bu yüzden eski yurtlarına dönemediler, tekrar Rusya'ya
gitmeğe başladılar. Bolşevik ihtilâlini ve onun idaresini Türk kırımına
yeğ tutmuşlardır, yardımınızı
bekliyoruz".[7]
Mustafa
Kemal 24 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisinde söylediği uzun nutkunda Pontos
sorununa değinerek, "Rumların egemenlisini, İslâm unsurunun köleliğini
gözeten, Atina ve İstanbul'daki ko-mitelei tarafından idare edilen Pontus
devleti teşkili fikri, Karadeniz kıyılariyle, kısmen Amasya ve Tokat'n kuzey ilçelerinde
yaşayıp Osmanlı Rumlarının
hayalhanelerini çılgınca bürüdüğünü" belirttikten sonra,
"Anadolu'nun ortasındaki güvenlik sorununu çözmeye memur kuvvetlerin
büyücek bir komuta altında birleştirilmesi" gerektiğine işaret ederek
Sakallı Nurettin Komutanlığında Merkez Ordusu’nun oluşturulması karalaştırılır.
Giresun'da kurulan ve fahrî komutanlığına Osman Ağa'nın (Topal)[8] atandığı 47 nci Piyade Alayı
da sonradan Merkez Ordusu kuruluşuna alınır. Bu Alay 16 Nisan 1921'de Ümit
vapuru ile Samsun'a intikal etmiş ve orada 15 nci Tümen deposundan yeniden
silahlandırılmıştı. Alay ile birlikte dört toplu bir batarya da Samsun'a
getirilir.
Bağımsız
bir Pontos[9] fikri olmakla birlikte Batı Pontos
bölgesindeki direnişler öz savunma organizasyonlarıdırlar. Savaş sonrasında bölgeleye dönebilen
köylülerin güvenliklerinin korunmasına
yönelik olarak bir ayaya gelmişlerdir. Baskı yükselip sistematik hale
geldiğinde bu gruplarda da organize olup bir komuta altında birleşip karşı
koymaya çalışacaklardır.[10]
Merkez
Ordusu kumandanı Sakallı Nurettin derhal icraatlarına başlar: “İstanbullu ve
İzmirli papazlar, halkı düşünce bakımından zehirlediklerinden bunların sınır
dışına çıkarılmaları için, 9 şubat 1921 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi
çıkarılır. Samsun Metropolit Vekili Eftimos, Başrahip Platon Metnoz da bu arada
İstiklâl Mahkemesine sevk edildiler.3 Şubat 1921 tarihinde Merkez Ordusu
Komutanlığı ve İstiklâl Mahkemesince alınan ortak bir kararla, Pontuscukla ilgilenenlerin tutuklanarak
haklarında kovuşturma yapılmasına geçildi. Bu arada Merzifon'daki Amerikan
Koleji askerî makamlarca basıldı, Amerikan eğitim kurulu memleketten
çıkarıldı.”[11] Bu tedbir Hariciye vekili
Ahmet Muhtar tarafından İstanbul’da Amerikan Temsilcisi Amiral Bristol’a
bildirilir.[12] Doğaldır ki Bristol’dan ses
çıkmaz.
Canik
Sancağı Mutasarrıfı Sezai’nin 31 Mart 1921 tarihindeki İçişleri Bakanlığı Yüce Makamına ibareli 287 sayılı
Gizli yazısında bu tutuklamalara ilişkin bilgi verilir:
30
Mart 1921 tarih ve - numaralı şifreye ektir. Soruşturma evraktan ile 19.2.1921
tarihli ve 206 numaralı ben acizlerinin yazısı ile Amasya'da İstiklâl
Mahkemesine sevk edilmiş olan Rum öğretmenlerinden Pandeli ve Elomis, Kozme,
reji memurlarından Çolak Yakof, metrepolithane katibi Kosti, Terzibaşı oğlu
Kostantin, tahsildar Arslanoğlu İstavri, Yanko oğlu Dimitri adlı şahısların
idare ettikleri Kadıköy Rum Gençleri İdman Klübü unvanlı derneğin … bugün
Amasya'da tutuklu bulunan adıgeçenler haklarında ona göre soruşturmanın
genişletilmesi ve derinleştirilmesi ve metrepolit vekili Eftimos'tan da
açıklama istenilmesi hususunun gerekli görülenlere emir edilip bildirilmesi
Merkez Ordusu Kumandanlığına yazı ile bildirilmiş olmakla bilgi olarak arz
olunur.[13]
Polis müdürü Tevfik Hadi [Baysal] tarafından Canik
mutasarrıflığına gönderilen 22.11.1921 tarhli yazısından dava dosyasının Polis
tarafından hazırlandığı anlaşılmaktadır: … Samsun'un Kadıköy'ünde Papas oğlu
Todor'un evinde silah gizlendiği haber alınmakla usulen yapılan aramada evrak
arasında Pontus mühür ve arması mevcut ve elde edilen bir para makbuzunun
incelenmesinde Ateşkesten sonra Rum okulu öğretmenlerinden Pandeli Valolis'in
başkanlığında Çolak oğlu Yakof, metrepolithane kâtibi Şeref oğlu Kostt, Kaba
İkolonos, Murat oğlu Kaya Adakoydis, İkonomidis, Mum Boyacı oğlu, Sllvos oğlu
Yuvani, Berber oğlu Dimitri, Yorgoda Kostitos, Kompomidi Hambo, Yuri Katros,
Kosti Royanaki Lefteryadi'nin üye sıfatıyla katıldıkları 217 kişilik, görünüşte
jimnastik, çalgı, tiyatro ve sosyal şubelerden oluşan Rum Gençleri İdman Klübü
unvanıyla izin almaksızın kendiliklerinden bir dernek kurulması ve birçok
paralar topladıkları ve makbuzunun Rumlardan toplanılan para makbuzu olduğu
…Samsun Rum göçmenler komisyonundan İstanbul'da Patrikhanede Rum göçmen
komisyonuna para toplanmasına dair yazılıp sansürce alıkonulan mektupta yazılı
olanlar metrepolithanede arama ve soruşturma yapıldığı takdirde Pontus cemiyeti
teşkilâtına ait evrakın elde edileceği inancım güçlendirmekle durum arz
olunduğunda İçişleri Bakanlığının 1 Şubat 1921 tarih ve 1146-424 numaralı
şifre telgrafnamesinde Rum göçmen komisyonunu teşkil eden şahısların
tutuklanması arama ve soruşturma yaparak ve evrak ve belgeleriyle İstiklâl
Malikanesine gönderilmeleri emir edilip bildirilmekle metrepolithanede arama
yapılmıştı. Metrepolithanenin aranmasında elde edilip 24 parça zarf içerisinde
olduğu halde İstiklâl Mahkemesine gönderilen ilişik listede yazılı olan diğer
evrak ve belgeler ile 3 takım soruşturma evrakı 17.5.1921 tarih ve 524 numaralı
yazı ile arz olunduğunda Pontus teşkilâtının Samsun merkezi başkanları ve diğer
faal üyeleri ile birlikte Amasya'ya gönderilmiş ve Pontus teşkilâtının Samsun
şehir merkezi ile buna bağlı olan yerlerden daha sonra Amasya tarafından
getirtilen deliller ve diğer kişiler ile yargılanmaları yapıldığı ve kanunî
gereklerinin yerine getirildiği, asılları diğer teferruatıyla İstiklâl
Mahkemesine sevk edilen tüzüklerinin bir sureti ile Samsun Pontus Merkezi adına
alınan ve Samsun merkezinden sarf edilen paraların elde edilen miktarı
hakkındaki kayıt ve bilgilerin ve yazışmalarından birisinin birer suretinin
ilişik olarak takdim kılındığı arz olunur efendim.[14]
Pontos’ta Merkez Ordusu ve yedeği Topal Osman
tarafından askeri operasyonlar sürerken tuklananlarda teşkil edilen
“Mahkeme” önündedirler. “Bir taraftan
askerî hareketler yürütülmekle beraber diğer taraftan da Pontus teşkilâtını
meydana getirmiş ve bunca mezalim ve facialara sebebiyet vermiş olan şahıslar
hakkmda kanunî kovuşturmaya girişilmiş ve yakalananlar-Amasya'da Büyük Millet Meclisi seçilmiş üyelerinden
oluşan Samsun Bölgesi İstiklâl Mahkemesine gönderilmiş ve emanet olunmuşlardır.
1921
yılı Ağustosunda işe başlayan adıgeçen mahkeme değişik tarihlerde Merzifon,
Samsun, Trabzon, Giresun, Ünye, Ordu ve diğer yerler Pontuscularına ait
yargılamalar ile uğraşarak zanlılar hakkında hak ve adaletin gereklerini yerine
getirmişlerdir. İstiklâl Mahkemesinin Pontuscular hakkında vermiş olduğu
kararlardan bir takımının gerektirici sebepler kısmını aşağıda bilginize
sunuyoruz.” [15]Denilerek suçlamalardan örnekler
verilmiştir. Ancak açıklanan resmi
belgelerde verilen cezalara ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu mahkemelerde
Hıristiyanların yanında verilen emirlere uymayan Müslümanların da idam edildiklerini verilen
kararlardan anlıyoruz.
Önderler tutuklanıp yargılanmaya başlamasının ardından Merkez Ordusu
Komutanı Sakallı Nurettin tarafından
19.6.1921 tarih ve 2245 numaralı emriyle sürgün uygulaması başlar.
Pontos halkı ikinci kez ölüm yürüyüşüne çıkarılır:Sahil sancaklarından iç
kısımlara gönderilmekte bulunan ve eli silah tutan Rumlar Erganimadeni,
Malatya, Maraş sancaklarına, Sivas'tan Gürün ve Darende kazalarına taşınacak ve
yerleştirileceklerdir. Hangi kafilelerin nerelere gönderileceklerini ayrı ayrı
tebliğ edeceğim.[16] Eli silah
tutanlardan maksat 15-50 yaş arası erken nüfustur. Sürgünleridaha detaylı başka bir yazıya bırakarak burada sadece kararnameyi
belirtmekle yetiniyoruz.
Bir kısmı da Amele Taburlarına yollanacaklardır. Sakallı
Nurettin 12.1.1921 gün ve 2082 sayılı emirleri ile Amele Taburları ile
ilgili sert tedbirler yürülüğe konur: İşçi taburuna gidecek olanlardan Ordu
sancağından gelecek olanlar Şarkikarahisar’da Samsun sancağından gönderilecek
olanlar Amasyada toplanacaklardır… Gerek işçi
taburlarına ve gerekse yerleşmek için güney sancaklarına gönderilecek
fertlerin ve kişilerin gönderilme ve taşınmaları en büyük sürat ve faaliyetle
yürütülüp uygulanacak Samsun Kalem Başkanı ile Samsun ve Ordu
Mutasarrıflıkları sabah ve akşam raporlarıyla icraatın sonucunu Orduya
bildireceklerdir. İşin taşıdığı olağanüstü önemi takdir etmeyerek gece, gündüz
çalışmayan ve gevşeklik gösteren kaza ve askerlik şubesi memurlarının cezalandırılacaklarını
bildiririm… Gönderilecek olan Hristiyanlardan
gönderildikleri yerden başka bir yere firar edenler ile onları kabul edip
koruyacak ve saklayacak olanların uzak ülkelere kadar gönderilmelerine
zorunluluk duyulacağı ve haklarında başkaca yasal soruşturma yapılacağı Ca-nik,
Ordu, Amasya, Şarkikarahisar, Tokat sancakları içerisinde gerekli olanlara ve
özellikle Hristiyan halka uygun şekilde bildirilecek ve açıklanacaktır.[17]
Amele Taburlarıyla ilgili okuyucuda bir fikir oluşması bakımından bu taburlara dair
bir bilgi verelim:
Havza Amele Taburu : 17 muhafız, 326 gayr-i muslim ,Merzifon
Amele Taburu : 28 muhafız, 321 gayr-i
muslim,Tokat Amele Taburu : 15
muhafız, 122 gayr-i müslim, Çorum Amele Taburu : 30 muhafız, 404 gayr-i müslim,
Sivas Amele Taburu : 22
muhafız, 414 gayr-i müslim, Samsun Amele Taburu : 30 muhafız, 185 gayr-i müslim.[18]
Bu taburlara numaralar verilmiştir ve numaralar 8 den
başlamakta 13 te bittiğine göre başka amele taburları da söz konusudur.Elias Venezis’in "Number 31328"[19] adlı yapıtı bir özyaşam
öyküsüdür ve Amele Taburlarını
resmetmektedir. Venezis’e verilen 31328 numara uygulamanın büyüklüğü ve yaygınlığı hakkında bir fikir
oluşturmakta olduğunu düşünüyorum . Lazaros
K. Aşıkoğlu’nun
Kilaman[20] adlı öz yaşam öyküsü de
sürgünler ile amele taburlarında
geçen günleri n bir başka anlatımıdır.
Sürgüne
gönderilenlerin yerlerine vardıkları düşünülmesin. Resmi belgelerde bile kurbanların
vilayet sınırını dahi geçemediğini belgelemektedir. Merkez Ordusu Kumandanlığına Samsun
mutasarrıfı Sezai ve Fırka kumandanı İsmail imzalı 2.6 1921 günlü yazıda sürgünlerin Kavak’ta
saldırıya uğradığını bildirmektedir. Sürgünlerin kurtarılması için Pontos direniş
birliklerinin bu kurbanları kurtarma hareketlerine girişimleri de resmi
belgelerde kayıtlıdır.[21]
İtilaf devletleri uygulamalara karşı gönülsüz bir protesto etmekle yetinirler. “ İtilâf
Devletleri alman tedbirleri etkisiz bırakmak için çaba harcamaktan geri
durmuyorlardı Nitekim Pontus Rum elebaşılarının İstiklâl Mahkemesi kararlan ile
asılması ve büyük bir kısmının da Anadolu'nun içerlerine göç ettirilmesi, İstanbul'daki
İtilâf Devletleri temsilcilerinin protesto notaları ile karşılanmıştı. Millî
Hükümetin Dışişleri Bakanlığı 15 eylül 1921 tarihinde buna karşı verdiği cevabî
notada” rahattır. Nasılsa Ankara hükümetince Uygulamalar daha önce Amiral Bristol’a bildirilmiştir.
Neticede Pontos’ta 11.188 kişinin öldürüldüğü resmi
belgelerde açıklanmış kalanların da mübadele adı altında sürgün edilerek[22]
Pontoslular tarihsel topraklarından
kazınmıştır.
Amasya’daki
İstiklal Mahkemeleri adlı resmi infaz kurumunun yargılamalarına gelirsek bu bölümde
bu mahkemede yargılanıp 7,5 yıl ceza ile hayatını kurtaran Iakovos Kulehoris’in
1990 yılında kaleme aldığı anılarına[23] yer vereceğiz.
Kulehoris’in anıları tutuklamalar ve yargılamalar hakkında bize ilk elden bilgiler
vermektedir.Ayrıca her iki jön Türk dönemini de içerir. Sözü Kulehoris’e bırakıyoruz, kendisi bizim başkaca
bir yorum yapmamıza gerek bırakmıyor:
Düzmece Amasya
Yargılamaları
“Tabii ki Pontus Rumlarının geçirdikleri zulümler için bir çok eser
yazılmıştır. 95 yaşımda olan ben de bu
anılara katkı yapmak istiyorum: Bütün zulümleri yakından tanıdım, iki kere sürgün
hayatı yaşadım ve hapisleree kapatıldım. Mustafa Kemal Paşanın kurduğu İstiklal
Mahkemesi tarafından hapse atılarak 7.5 yıl cezaya mahkûm edildim.[ yukarıda da
belirttiğimiz gibi resmi propaganda kitabında kararın Merkez Ordu komutanlığı
ile İstiklal Mahkemesinde ortaklaşa alındığı yazılmaktadır]
Bu zulümler iki döneme ayrılabilir. Birincisi 1nci Dünya Savaşı sırasında
ve 2ncisi Küçük Asya Türk-Yunan savaşı sırasında olanlar. Birinci dönemde
Türkiye’yi iki canavar yönetiyordu Talat ve Enver Paşalar ve de ikinci dönemde
daha sonra Atatürk adını alan Mustafa Kemal. Birinci dönemde beyaz ölüm
yürüyüşleri ve askeri mahkemeler önemli rol oynadı. İkinci dönemde Küçük Asya
harbi sırasında yeniden sürgünler ve de Mustafa Kemal tarafından teşkil edilen
İstiklal Mahkemeleri sahnede idi.
Birinci dönem zulümlerden 76 yıl ve ikinci dönemlerinkinden 70 yıl geçti.
Bütün bu yıllar boyunca vuku bulan idamlar ve sürgünler yüzünden ruhumda
devamlı ıstıraplar çektim ve çekiyorum. Bugüne kadar bu yurtsever adamların
katli, onların çoğuyla sürgünlerde ve hapislerde beraber yaşadığımızdan, bana
derin ıstırap veriyor. İnanıyorum ki bu adamların kemikleri hala titremekte ve
onların öksüz çocukları ve torunları gibi feryatlar çıkarmaktadır. Bütün bunlar
beni bu satıları bir tarihçi olmayarak fakat aciz bir köy öğretmeni, bir insan
olarak, bu kurbanların anısı için ve onlara bir mevlit yapmak için yazmaya
itmiştir. Bunu, bu kurbanlara bir görev olarak saymaktayım. İlerlemiş yaşımda
bu anılarla sonsuz ıstırap çekiyorum. Yaptığım anlatımları benim ıstıraplarımı
hafifletmek için yazıyorum. Aynı zamanda gömülmemiş atalarımın kemiklerinin
kovalamasından kurtulmak içinde yazıyorum.
Bu zulümlerin anlatımında mümkün olduğu kadar tarafsız ve objektif olmaya
çalışacağım. 1914 yılına gidelim. Mayıs ayı öğlen vakti idi. Ortaokul ikinci
sınıfta idim. Metropolitliğin yardımcı piskoposu Platon Ayvatcidis okula geldi
ve şunları söyledi : Çocuklar Jön
Türklerin Batı Anadolu Rumlarına karşı zulümleri yüzünden Patrikhanenin emri
üzerine okullar kapatılıyor. Biz ağlayarak okuldan ayrıldık. Öbür gün Aya
Triyada (Samsun katedrali) kilisesini kapılarının siyah kumaşlarla mateme
büründüğünü gördük. Patrikhanenin 1914 deki bu
protestosu Yukarı Samsun semtlerinde yerel Rum idarecilerini korkuttu.
Muhtemel Türkler tarafından yapılacak bir katliama karşı gözcü grupları
kuruldu. Bunlar Yukarı Samsun çevresini gözetiliyorlardı. Başlarında daha sonra
İstil Ağa lakabını alan Stilianos Kosmidis vardı. Bu şahıs 1nci Dünya savaşı
sırasında ilk gerilla gruplarını teşkil ettirdi.
Eylül ayında okullar yeniden açıldı ancak seferberlik yüzünden ve ekonomik
kısıntılardan ve benim için sınıf olmadığından okula devam edemedim. Tam o
zaman zulümler başladı. Zulümlerin başlangıcı olarak Mayıs 1914 verebiliriz;
çünkü 1915 yıllında 1.5 milyon Ermeni katledildi. Jön Türklerin programı bütün
azınlıkların imhası idi. Halbuki 1908 de aynı Jön Türkler, ilerici Türkler
görünerek, 1789 Fransız devriminde olduğu gibi, hürriyet, eşitlik ve adalet sözlerini kullanarak Anayasayı ilan ettiler.
Türkler hürriyet, adalet, müsavat ve
uhuvvet kelimelerini söylüyorlardı. Maalesef biz tüm Rumlar bu sözlere
inandık ve bunları sanki Neşeli İncil
Okumaları olarak algıladık. İyi yaşayacağımıza inandık. Halbuki Hamit
devrinde iyi yaşıyorduk. Jön Türkler Hamit'i kovdular ve yerine Reşat'ı
koydular. Programları azınlıkları imha etmekti.
1916 yılında Samsun’un Kadıköy'ünden sürgünler başladı. Kadıköylüler Jön
Türklerin gözünde idiler. Sebep 1908 Meşrutiyetinin ilanı sırasında yerel
Rumlar karakol binasını taşlayarak mahv ettiler ve bu yanlış bir tutum idi.
Aynı zamanda Meşrutiyetin ilanı ile tütün tekeline sahip olan Alman-Fransız
REJİ şirketinde sendikalar teşekkül etmeden evvel işçiler grev yapıldı. Grev
sırasında işçiler kendi başlarına tütün yapraklarını satılar. Jön Türkler
bunları hatırladıklarından 27 Aralık 1916, Salı günü, tam İsa Peygamberin doğum
gününün ikinci günü ve Ayios Stefanos yortusunda, Polis kuvvetleri Kadıköy
semtinde abluka altına aldı ve hepimizi öğlen vakti meydana toplayarak sıraya
koyarak İliasköy’e yayan götürdüler. Orada bizi askerler karşıladı ve gecenin
gelmesi ile yürüyüşe başlattılar. Beş gün yürüyüşten sonra sürgün yerimiz olan
Çorum’a vardık.
Bu sürgün 1918’e kadar devam etti. Ben kız kardeşlerimle beraber gizliden
kaçabildim. Annem köyde olduğundan sürgünden kurtulmuştu. 1918 sonunda Mütareke
ilan olunduğu zaman sürgüne gidenlerden yalnız yarısı döndü. Geriye dönmeyenler
yokluklardan, tifüs ve sürgünde zulümlerden öldüler. Yarısı dönemedi bile. O
zaman erkek eksikliği yüzünden Metropolit Karavangelis tarafından yerel Rum
Camiasının Polivios Raptarhis başkanlığı altında olan yönetim kuruluna atandım.
Sekreter görevini üstelendim. Toplanabileni toparladık ve Kavak’dan bir Papazı
ve iki hanım öğretmeni bularak okullumuzu açtık. Bunlar ilk dönem sürgünleri
idi.
Şimdi ikinci döneme geçelim. 1920’nin yazında M.Kemal’in orta Anadolu
bölgesinde iktidarı yerleştiği zaman ekonomik güce sahip olan bir çok Samsunlu
Rum korkuları sebebinden uluslar arası güçlerin elinde olan İstanbul'la
kaçtılar. Bu kaçanların arasında Trakya kökenli ve REJİ şirketinde berber çalıştığımız
veznedar Kalliadis’de vardı. Bu şahıs sözde ailesini uğurlamak için vapur
iskelesine gitti ve şirkete hiç bir haber vermeyerek kendisi de vapura binerek
İstanbul’a kaçtı. Müdür Yordan Totomanidis bunu öğrendiği zaman çok kızdı. Hâlbuki
bu kaçanlar ne olacaklarını bir yerden sezmişlerdi. Adı geçen Reji şirketi
müdürü Yordan Totomanidis çok dürüst bir yurtsever Rum’du ve Metropolit
Karavangelis ile çok yakın ilişkileri vardı. Herhalde bunları Türkler
biliyorlardı. 1920 Sonbaharında Totomanidis’i Mustafa Kemal Tütün fabrikaları için bir etüt yapmak
sebebiyle Ankara’ya davet etti. REJİ bütün Türkiye’nin tütün mamülerini tedarik
ediyordu. Doğu vilayetleri Samsun’dan Batı vilayetleri ise o zamanlar Yunan’ların elinde olan
İzmir’den tütün alıyorladı. Makedonya çevresi ise İstanbul’da Kırbaşı
fabrikasından hizmet alıyordu. Totomanidis acayip gelişimlerden şüphelendiğinden
kendisinin yerine İtalyan asılı REJİ şirketinin kontrolcüsü olan Makezi’yi
yolladı. Ancak Mustafa Kemal, Totomanidis'i istediğini söyledi ve İtalyan’ı
geri gönderdi. O zaman Totomanidis hepimizi topladı. REJİ de çalışanların hemen
hemen hepsi Rum, Ermeni ve Yahudi idi ve Türkler yalnız bekçi idi. Totomanidis
bize veda ederek şunları söyledi : Dönüp
dönemeyeceğimi bilmiyorum ama sizden ricam fabrikayı dürüstükle ve iyi şekilde
idare edin. Bir ay sonra öğrendik ki Totomanidis Mustafa Kemalin adamı olan
Topal Osman tarafından acımazımca katledildiğini öğrendik.
Yukarıda söylenenler ikinci zülüm döneminin ilk safhaları idi. 1921 Ocak
ayında evime bir polis geldi ve beni Samsun merkez karakoluna götürdü. Orada
ORFEAS adlı müzik kulübünün yönetim kurulu üyelerini buldum. Başkan öğretmen
Valiuli ve veznedar ile berber altı kışı idik. Bu müzik kulübün cemiyet olarak
etkinliği iki bölüme ayrılabilir. Birincisi 1908’de kuruluşundan 1nci Dünya
savaşın başına kadar Ahileas Atakidis’in başkanlığı altında olan dönem . O
zamanlar ben 13-14 yaşımda küçük olduğumdan üye değildim. İkinci dönem ise 1919
benim inisiyatifimle yeniden kurulmasından başlayıp ve 8 Ocak’ta kapatılması ve tutuklanmamız ile bitti. Bize atfedilen suç
bu cemiyetin izinsiz etkinlik yapması ve yeniden kurulması idi. Bizi iki ay
kadar hapiste tutular ve ondan sonra Amasya gönderdiler. Mustafa Kemal, Sultan
taraflısı muhalifleri bertaraf ettikten sonra Anadolu’ya hâkim olmuş İstiklal
Mahkemelerini kurmuştu. Aynı zamanda sürgünler de başlamıştı.
Biz Amasya’da 5-6 ay kaldık ve askeri mahkemede yargılandık. Savunmamızda
bu cemiyetin izne sahip olduğunu ve sadece yeniden etkinliklerine başladığını
söyledik. İlk önce başkan Valiuli sorguya çekildi ve onu bükülmüş durumda bir
köşede gördüm. Ondan sonra Mahkeme başkanı bana şunu sordu : Sana çete savaşı yapmak amacındayız diyen
bir evrakı gösterirsem bakalım ne diyeceksin ? Bende hazırcevaplıkla Eğer böyle bir evrak varsa beni asın dedim.
O kadar emindim ve devamda şunları söyledim Amacımız
gençleri kötü yollardan korumaktı. Bütün evraklarımız sizin ellinizdedir. O
zaman bana evrakı gösterdiler. Evrak damgalı ve gerçek görünüyordu. İmza Varda
lakaplı Makedonya savaşçısı general Yorgo Conto’nun idi ve şunları yazıyordu Şu gemi ile şehrin deniz fenerine yakın silah
çıkaracağız ve buna göre cemiyetler, gençlik kolları Makedonya’da yaptığımız
gibi teşkilatlanınız. Evrakı okuduğum zaman soğuk terler dökmeye başladım.
Ancak evrakın tarihinin 1908 veya 1909 olduğunu görünce bir soluk nefes aldım
ve şunu söyledim : Efendiler bunu tarihi
şudur ve ilk dönem başkanı Ahileas Atakidisin İstanbul'la sığındığını
bildiğimden bu evrakın nasıl bulunduğunu bilmediğime ve eski döneme ait
olduğunu söyledim. Karavangelis 1909 yılında Makedonya’dan ayrılarak Amasya
Metropoliti olmuştu ve belki general Conto ile ilişkisi vardı. Evrakın sahte
olup olmadığını söyleyemem. Bunların sonunda beni, Valiauli ve Serefoyu 7.5
yılla mahkûm ettiler ve diğer iki üyeyi ve veznedarı 5 yıl hapisse çarptılar.
Bu davadan 5-6 ay geçmeden Amasya’ya Pontus Rumlarının Samsun ve Bafra
bölgelerinin bütün ileri gelen Rumlarını getirdiler. Bunlar çoğu doktor,
avukat, eczacı idi ve toplam 89 kişi idi. Aynı zamanda tüccarlar da vardı. Hiç
kimse tutuklanma sebebini bilmiyordu. Bizlerden nereye geldiklerini öğrendiler.
Bundan sonar 1921 yaz aylarında Ankara Türk yönetimi bütün Samsun erkeklerini
üç büyük kafile halinde toplatıldı ve sürgüne yolladı. Bunlardan iki kafile
yollarda Topal Osmancılar tarafından saldırıya uğradılar. Çoğu katledildi veya
yaralandı. Hafif yaralıları Amasya hapishanelerine getirdiler ve onları diğer tutuklu
Rumlar tedavi etti. Bu kafilelerin birinde Alkiviadis Raptarhis bulunuyordu ve kargaşalık
içinde yanında taşıdığı zehir ile intihar etti. Topal Osmancılar Samsun
erkeklerini imha ettikten sonra gerillalara yardım ettikleri şüphesi olan civar
köyleri yakmaya başladılar. Eylül 1921 başında 89 tutukluyu bizimle beraber
(mahkeme kararın kesinleşmesine rağmen) mahkeme önüne çıkardılar. Biz altı
Orfeas yönetim kurulu üyeleri olarak büyük korkuya düştük. Son anda Bafralı
Profesör Papamarkos da mahkemeye alındı ve sonunda infaz edildi. Pazartesi sabahı
mahkemenin başlayacağını öğrendiğimizden Pazar günü kutsal ayin yaptık. Hepimiz
kutsal şarap ve ekmek aldık. Başpapaz Platon Ayvazidis Tanrıdan hepimizin
affedilmesini diledi.
Şimdi Bafralıların ve Samsunların mahkeme sürecine bakalım. İlk gün
sanıkların isimleri okundu. İkinci gün suçlama metni okundu. Atfedilen suç:
Pontus devletini kurmayı amaçlamaktı ve ispat olarak Metropolitliğin evrakları
ve evvelden söylediğimiz Orfeas cemiyetinde bulunan evrak idi.
Metropolitliğin evrakları okundu ve kanımca hiç bir ciddi suç içermiyordu.
Bunun sonunda rahmetli Platon Ayvazidis sözü isteyerek eğer bir kabahatli varsa
kendisinin olduğunu ve İstanbul'da bulunan Metropolit Yermanos Karavangelisi
temsil ettiğini söyledi. Gerçekte Amasaya Metropolitinin vekaletini Bafra
piskoposu Zilon üstelenmişti ama bu ruhani lider Amasya hapishanesisin ağır
şartları altında ölmüş ve Amasya’da defni edilmişti. Karavangelis çok ateşli
bir yurtseverdi ama diplomatik ve politik sözden yoksundu. 1920 yılında
İstanbul dönüşünde bütün Samsun halkı ile karşılamaya gelen Mutasarrıfı çok
kötü şekilde kovmuştu. Bu bir Metropolit için hiç de doğru olmayan bir davranış
idi. Evvelden söylediğimiz 1908 de Kadıköy'de karakol binasının taşlanması
gibi.
Üçüncü gün karar açıklandı. 95 suçludan 69’u idama mahkûm edildi ve
aralarında Orfeas’ın yönetim kurulu üyeleri de olan geri kalan 26 kişiden
bazıları 15-20 yıl hapis cezaları aldı. Biz önceden aldığımız hapis cezaları
ile kaldık Kararın okuması sonunda çok saygıdeğer ve ciddi bir şahıs olan Yorgo
Yelkencioğlu kardeşi Platon Yelkencioğlu ile beraber idam cezasına
çarptırıldığını işittiğinde ayağa kalkarak AŞKOLSUN
ADALETİNİZE! sözünü söyledi.
idam edilen 69 kişinin arasına batı
cephesinden getirilen ve Yunan ordusunun üniformasını giyen üç doktor ve bir
eczacı subaylarını da katılar. Bunlardan bir Yukarı Samsunlu Pelopidas
Epifanidis kararı işittiği zaman kızgınlıkla ve kararlıkla hiç bir şey söylemeyerek
aniden bana para cüzdanını, saatini ve düğün yüzüğünü verdi. İnfazlardan iki
gün sonra cüzdanı açtığımda bunun Pelopidas’a subay olduğundan kurtulacağına
inanan başka bir idama mahkûm tutuklu tarafından verildiğin anladım. Bu infaz
edilen REJİ de çalışanı şahıs cüzdandaki epeyce miktarda paraların sürgüne
gönderilen oğluna gönderilmesini diliyordu. Kader her ikisinin de 69 idam
edilenler arasında olması idi.
Samsun ve Bafralıların mahkemesini, haklarında soruşturma yapılan üç
Trabzonluların mahkemesi izledi. Bunlar Mebus Kofidis, zengin Aleksi Aktritidis
ve Trabzon’da “Epohi(Devir)” gazetesini çıkaran Niko Kapetanidis’di. Niko çok
cesur ve ateşli yurtseverdi. 69 mahkûmu idama götürürken ki, biz çok duygulu anlar
içinde iken kendisi [Kapetanidis], Ne
yazık ki bu millî panayırı kaybediyorum! diyordu. Trabzon yalnız bu üç
kurbanı verdi çünkü çok önde gelenler 1917 Rusların geri çekilmesinde onlarla
beraber gittiler. Bundan sonra Ak-dağ-maden’in önde gelenlerinin ve ilk başta
papazın mahkemesi yapıldı. Bunların arasından yalnız papaz Vasil Felekis
kurtuldu ve Yunanistan'a geldiği zaman Makedonya’da öğretmen oldu. Bu infaza
götüren mahkemelerden evvel, Merzifon Kolejinden Samsun kökenli velileri ne ile
yargıladıklarını bilmeyen iki öğrenci ile bir öğretmen ve berber idam edildi.
40 ay süre Fırat nehrine yakın Erzincan hapishanesinde kaldıktan sonra
başka hapishanelerde bulunan 26 mahkûmlar ile beraber bizi Trabzon
hapishanesine götürdüler. O zaman karama mübadele komisyonu geldi ve bizi
KAVALA isimli bir gemiye bindirdi. Bu gemi Samsun’a uğradı ve muhacirler aldı.
Mübadele başlamıştı. Mübadilleri Kavala ve Selanik'te bıraktı. Yunanistan'a
geldiğimizde Mayıs ayı idi.
İşte bunlar benim çektiğim çilelerimdir.”
Sonuç olarak yargılı yargısız
Pontos halkı infaz edilerek tarihsel topraklarından kazınmıştır.
[1] Sait Çetinoğlu, İstiklal Mahkemeleri, Resmi İdeoloji Sözlüğü, Ed. Fikret Başkaya, Özgür
Üniversite Yayınları, 2007 içinde.
[2] Ayşe Hür, Pontus’un Gayri Resmi Tarihi, www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-pontusun-gayri-resmi-tarihi.htm
[3] . İstiklal Harbi Tarihi cilt IV. İstiklal Harbinde Ayaklanmalar 1919-1921
Genkur Basımevi 1974 sh 282
[4] Londra Times Gazetesinin 3 Kasım 1911 nüshasında “Jön Türkler
ve Programları” başlığı altında bu Kongresinin yer aldığı bildirilmekte
ve bütün halkların Osmanlılaştırılması (ottomanization) zorla da olsa kesin
olarak kararlaştırıldığı bildirilmektedir. Bunun gerçekleşmesi Müslümanların
silahlanması ile olacaktı. Gazetenin yayınında Kongrede söylenenler arasında
şunlar belirtilmektedir: “…Türkiye ilk evvela bir Müslüman ülkesidir…
Hristiyanlara güven olmadığından, herhangi başka bir dinsel propaganda
bastırılmalıdır … Bunlar her zaman yeni [jön-Türk] rejimin çökmesi için
çabalamışlardır… azınlıkların teşkilatlanması, otonom olmaları ve polise
katılmaları mümkün değildir ve bunlar dinlerini muhafaza edebilir ancak
dillerini değiştirmelidirler. Türk dilinin hakimiyet kazanması Müslüman
hakimiyetinin temel öğelerindendir...”.
Selanik’te
Rumca yayınlanan “Nea Alitheia” gazetesinin 10 Temmuz 1910 nüshasında
şunlar yazılmaktadır: “Bizim Rumlar için ne diyelim. Bu kadar şiddet
dolu her günkü baskıları anlatmak için kelimelerin manası kalmamıştır.
Bizi yok ediyorsunuz Son iki yılda başımıza gelen felaketleri anlatmak sözler
bulamıyoruz. Hangi sebeple bütün bu baskılara uğruyoruz. Bize hiç
kimsenin haksızlığa maruz kalmayacağı sözü verişmişti. Buna rağmen
kiliselerimizi ,okullarımızı ve mezarlıklarımız kapatan kanunlar oylandı.
Bize ait olanları alıp başkalarına veriyorsunuz. Papazlarımızı ve
öğretmenlerimizi hapislere tıkıyorsunuz. Yurttaşları dövüyorsunuz ve her
yerden feryatlar ve ağıtlar işitiliyor.”
[5] Vlasis Ağcidis, Samsun'dan Sebrenitza'ya www.mesop.net/osd/?app=izctrl&archiv=220&izseq...artid...
[6] Topal Osman Ağa hakkında
belgeler henüz karanlıktadır. Açıklandığı birkaç belge dahi yapılan baskıları
ve şiddeti belgeler: Mülkiye müfettişi’nin giresun’dan Dahiliye
vekaletine 4 eylül 335 tarihli tezkerede
“Dahiliye
Nezareti Celilesine
Devletlu efendim hazretleri
Giresun’da belediye reisi osman
ağanın ta’rifeye ve bir guna meclis
kararına müstenid (?) olmaksızın madam pavlidi sinemasından şehri on lira
belediye-i resmi istifasına kıyam etme suretiyle nüfuz-u memuriyetini sui
istimal eylediği anlaşılmasına mebni hakkında takibat-ı kanuniye icrası
talebiyle giresun kaymakamlığına vekalete tevdi edilmiş fezleke suretini lefen
takdim kılındığı maruzdur ol-babda emr u ferman hazret-I men leh-ül emrindir.”
BOA. DH.UMVM 92/74
İkinci bir belgede yine “Çeteler reisi’nin şiddeti vardır: “Giresun
kaymakamlığına ,Bu Osman ağanın kendisini giresuna belediye reisi intihab
ettirmekle beraber kasabanın mu’teberanından mösyö kostantinidesin hanesini
muhasara ederek on sekiz bin lira vermediği halde haneyi ihrak [Yakma] ve
konstantinidesin üç küçük kızını dağa kaldıracağını söylemek suretiyle icra-ı
tehdidat eylediği ihbaren haber verildi.” BOA. DH. KMS 44/10, bir başka
belgede Beyoğlu komiserliği Osman Ağa’dan “Çeteler Reisi” olarak söz
etmektedir. BOA DH.KMS 50/2
Alay katibi Fehmi imzasıyla da
Topal Osmanın marifetleri maddeler halindeTrabzon vilayetine bildirilir:
“Trabzon vilayetine, Giresun kaimakamlığı belediye reisi topal Osman ağanın sui
istimaline dair mevadi havi alay katibi Fehmi imzasıyla gönderilub nezarete
tevdi’ idilen iki mektub aynen …valalarına irsal kılındı haklarında lazım gelen
tahkikatin ifasıyla evrak-ı melfufenin iadesiyle leffen işarı babında” BOA. DH.KSM 51/1-4
Rıza Nur Hatırat’ında Topal
Osman’ın kendisine ‘Beyefendi evet para topluyorum, fakat bir Müslümanın bir
habbesini almamışımdır. Aldığım hep gavur malıdır. Benim başımda binlerce
haşarat var. Bunlar kanlı katil, eşkıya. Dağlarda dolaşıp millete zarar
vereceklerine toplayıp düşmanla harp ediyorum. Bunlar yiyecek, giyecek ve
harçlık istiyor… Bu Rumlar bize neler yapıyorlar. Paralarını, canlarını almak
helaldir… dediğini aktarır. Dönemin Sağlık Bakanı ve Lozan’ın murahhası Rıza
Nur Topal Osman Ağa’yı yaptıklarını onaylayarak yüreklendirir. Dr Rıza Nur Hayat ve Hatıratım c 3 işaret 1992, s 163-164.
Osman Ağa hareketlerinde
serbesttir ve yükselmeye devam etmekte ve Pontos’ta
taş üstünde taş bırakmamaktadır.
[7] İstiklal Harbi Tarihi cilt IV. İstiklal Harbinde Ayaklanmalar 1919-1921
Genkur Basımevi 1974 sh 284
[8] “19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi
sıfatıyla Samsun’a
ayak basan Mustafa Kemal’in esas görevi, Mütareke’yi tehlikeye düşüren bu
çatışmaları önlemekti. Bu dönemi Kutsal İsyan adlı romanında anlatan H. İ. Dinamo’ya göre Mustafa Kemal, Havza’ya gelir gelmez bölgenin namlı
kabadayılarından Topal Osman Ağa ile görüşmüş ve ‘Pontus belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine
bırakmıştı’.
Topal Osman da ‘Siz
hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi
mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak’ demişti. Topal Osman o tarihlerde
İstanbul Divan-ı Harbi tarafından Ermeni katliamlarındaki suçlarından dolayı
aranıyordu. Muhtemelen Mustafa Kemal’in ricası ile Temmuz 19192da Osman Ağa hakkındaki
tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından kaldırıldı ve Topal
Osman,Trabzon Valisi Cemal Azmi ve Giresun Mutasarrıfı gibi yerel
yöneticilerinin itirazına rağmen Trabzon havalisinde Pontuslu Rumları temizleme
işine başladı.” Ayşe Hür, Pontus’un Gayri Resmi
Tarihi
[9] Marsilyadaki Eski Giresun Belediye Başkanı Konstanidis Rus Hariciye komiseri Leon Trotsky’e
çektiği telgrafta bu bağımsızlık düşüncesi dile getirilir: “Pont-Euxien (Karadeniz) ve yöresinden meydana
gelmekte olup Birleşik Amerika, İsviçre, İngiltere, Yunanistan, Mısır ve diğer
memleketlerde oturan ve Pontus işlerini düzenlemeye yetkili temsilcilerin
katılmasıyle Marsilya'da toplanan kongremiz, bu yörenin Ruslar tarafından boşaltılmasından
sonra, tekrar Türk egemenliği altına giremeyeceğinden dolayı Rus sınırından
Sinop'a kadar bir cumhuriyet kurulmasını arzu ve bunun için de şiddetle işe
karışmanızı rica ve peşin olarak teşekkürlerimizi takdim ederiz.Pontus Kongresi namına
BaşkanKonstantinidis"
Giresun Belediye Başkanlığı Konstantidis’in ardından topal Osman Ağa tarafından
gasp edilerek sistemli baskı be katliamlara başlanır.
[10] Daha fazla bilgi için,
Ragıp Zarakolu, Sait Çetinoğlu, Teofanis Malkidis, THE GREEK GENOCIDE: THE MASS CRIME
IN PONTUS, Pontian Club of Kavala Prefekture 2011, Sait Çetinoğlu Pontos
Bağımsızlık Hareketi ve Pontos Soykırımı www.armenieninfo.net,
Ayşe Hür: Pontus'un Gayrıresmi
Tarihi,
http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-pontusun-gayri-resmi-tarihi.htm
[11] İstiklal Harbi Tarihi cilt IV. İstiklal Harbinde Ayaklanmalar 1919-1921
Genkur Basımevi 1974 sh 292
[12] Pontus Meselesi, Matbuat ve İstihbarat Matbaası Ankara
1922 Tıpkıbasım yayına Hazırlayan Yılmaz Kurt,TBMM Basımevi 1995, sh 378.
[13] Pontus Meselesi… sh 379-380
[14] Pontus Meselesi…
sh381-383
[15] Pontus Meselesi… sh 390
[16] Pontus Meselesi… sh396
[17] Pontos Meselesi… sh 398-399
[18] ATASE
Arş. Kls. 1124, Ds. 18, Fhr. 137.AktaranMustafa Balcıoğlu İki İsyan Koçgiri Pontus , Bir Paşa
Nurettin Paşa, Babil y.2003 … s 36
[19] Çağdaş yunan edebiyatının usta kalemi Venezis’in bu
eseri Belge Uluslar arası Yayıncılık
tarafından baskıya hazırlanmaktadır.
[20] Lazaros K. Aşıkoğlu’nun Kilaman,
Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları
Belge uluslar arası Yayıncılık, 2010
[21] Pontos meselsi… sh 405
[22] İstiklal Harbi Tarihi cilt IV. İstiklal Harbinde Ayaklanmalar 1919-1921
Genkur Basımevi 1974 sh 294
[23] Iakovos Kulehoris, Samsun ve Çileleri, Kirikakidi
Kardeşler kitabevi, Selanik 1991